
Ben Kimim?
İlk şiirlerimi ilk okula giderken yazdım. Korku ve tedirginlik içinde ansiklopedilerin arasına sakladığım şiirlerim bulununca hiçbir şey olmadı. Ne korktuğum başıma gelmişti ne de içten içe beklediğim o övgü dolu sözlerle karşılaşmıştım. Televizyondan çok etkilendiğim konuşuldu kısacık bir süre. Akşam haberlerindeki savaş görüntülerinden uzak kalmam gerektiği hakkında fikir birliğene varıldı. Şiirlerim ölü bebekler gibi uğurlandı; geleceğe dair umutların gömülmesinin acısı ve gelecekte yaşanacak acılardan azade olmanın verdiği ferahlık ile son durakları çöp kovası oldu.
​
Karalama, not alma ve çöpe atma şeklinde yazın hayatıma devam ettim. Üniversite yıllarımda çok kitap okumanın etkisiyle olsa gerek, artık öyküler yazıyor ve gençliğin verdiği cesaretle okunmaları için onları paylaşıyordum.
​
Yazmayı bilmem ama okumak müthiş deneyimlerin en müthişidir benim için. Kitapların beklentisiz ve özgürce kendilerini sunmaları zihnimin en büyük ilacı, yüreğimin en büyük ferahlama kaynağı olmuştur.
​
2010 yılında bir blog açtım. Hengamenin içinden seslenmek hoşuma gitti. 2014 yılına kadar öyküler, denemeler ve çeşitli sayıklamalar ile doldurdum blogumu.
​
Sonra; kalemkahveklavye'ye öyküler ve denemeler, çeşitli kitap eklerine kitap incelemeleri ve bulduğum her kağıda ipe sapa gelmez notlar yazıp durdum.
​
2020 yılında www.kalemkahveklavye.com'daki eski öykülerim e-kitap şeklinde yayımlandı.
​
Şimdi eski hikayeleri paragrafların arasına özet şeklinde bırakıyorum ve yeni bir hikayenin kapısını aralıyorum. Yazmak, yazdıklarının okunması ve daha bir sürü şey... Hepsini biliyorum. Profesyonellikten ne kadar uzak durursam o kadar iyi, biliyorum. Yazının başlığındaki gibi, evet evet, "Ben Kimim?" size cevap vermek için hazırlanan yazarın ilk seslenişi değil sırtımda taşıdığım paslı sorudur. Bu tanıtımı da olması gerektiği gibi şöyle bitiyorum:
​
Ben kimim?